1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git
PolitikaAmerika Birleşik Devletleri

Çin ve ABD Ukrayna savaşını sona erdirebilir mi?

Christoph Hasselbach
28 Mart 2023

Çin ve ABD, istedikleri takdirde, Ukrayna'da barışın tesis edilmesini sağlayabilirler. Peki, bu iki büyük rakip gücün, barış için işbirliği yapmaları gerçekçi bir beklenti mi?

Fotoğraf: daniel0Z/Zoonar/picture alliance

Muhtemelen dünyada Vladimir Putin üzerinde etkide bulunabilecek tek kişi, kendisini Rusya Devlet Başkanı'nın dostu ilan eden, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'dir. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Putin hakkındaki yakalama kararı bile Şi'yi Moskova'yı ziyaret etmekten caydırmadı.

Çin'in Moskova üzerindeki nüfuzu, diplomatik kararlar ile ekonomik bağımlılığın bir sonucu: Dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahip Çin, Rusya'nın Ukrayna işgalini bugüne kadar kınamadı. Batı Rusya'ya giderek ağırlaşan yaptırımlar uygularken Çin tam tersini yapıyor, Moskova ile ticaretini güçlendiriyor.

Ortak hedef: Batı'nın hakimiyetini kırmak

International Politik Quartely Genel Yayın Yönetmeni Henning Hoff DW'ye, "Aslında Rusya'nın Ukrayna'ya acımasız saldırısı Çin'in çıkarına değil" değerlendirmesini yaptı.

Bu savaşın Çin'in, üç yıllık "Sıfır Covid" sürecinin ardından umduğu ekonomik toparlanmayı sekteye uğrattığına dikkat çeken Hoff, "Üstelik savaşın gidişatı, Pekin'i kaybeden tarafta olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor" diye konuştu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 21 Mart’ta Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’i Kremlin’de ağırladı.Fotoğraf: SERGEI KARPUKHIN/AFP

Ancak Hoff, Çin'in aynı zamanda savaştan ekonomik çıkar sağlamaya çalıştığına da işaret ederken, Pekin'in Rusya'dan petrol ve doğal gazı daha ucuza satın almasını, Batı ile ticari ilişkileri zora girerken Rusya'ya artan ihracatını örnek olarak gösterdi.

Tüm bu gelişmeler, Rusya'nın Çin'e bağımlılığını gittikçe artırıyor ve Pekin, hiç kimsede olmadığı kadar, Kremlin üzerinde etkide bulunma gücüne sahip.

Şi gerçekten istese, savaşa son verilmesi için Putin'i müzakere masasına oturması için ikna edebilir. Ancak bugüne kadar bunu yapmadı. Şi, tek bir kırmızı çizgi çizdi, o da nükleer silahların kullanılmaması gerektiği ile ilgili oldu. Çünkü Çin'in savaştan daha önemli bir hedefi var. Bu hedef, Batı'nın hakimiyeti altında olmayan yeni bir dünya düzeninin inşası. Bunun için de partner ülke olarak Rusya'ya ihtiyacı var. Bu nedenle Çin, Rusya'nın bu savaşı kaybetmesini istemiyor. Ayrıca Putin'in yenilgisi, Şi için de bir nevi yenilgi anlamına gelir, çünkü Çin de tıpkı Rusya gibi, otoriter yönetim modeli ile yönetiliyor.

Çin'in arabuluculuk inisiyatifi ne kadar samimi?

Çin, uluslararası sahnede barış isteyen bir arabulucu olarak görülmek istiyor. Ancak Çin hükümet temsilcisinin Şubat ayında Münih Güvenlik Konferansı'nda tanıttığı barış planı, Batılı hükümetlerde olumlu yankı bulmadı. Çok muğlak olduğuna dikkat çekilen barış planında, Ukrayna ve Batı için "olmazsa olmaz" olan, Rus askerlerinin Ukrayna'dan çekilmesi talebine yer verilmemişti.

Şi'nin Moskova ziyaretine de, Çin basınındaki barış söylemleri eşlik etti, oysa ki Şi ziyareti sırasında hiç savaştan söz etmedi. Putin de Şi'nin ziyaretinden kısa bir süre önce Çin gazetesi için kaleme aldığı yazıyla bu oyuna bir şekilde müdahil oldu. Putin yazısında, "Rusya Ukrayna krizinin siyasi-diplomatik yollardan çözümlenmesine hazır" ifadelerine yer vermekle birlikte, Kiev'in "yeni jeopolitik gerçekleri", yani Rusya'nın 2014'te Kırım'ı ve geçen yıl da Ukrayna'nın dört bölgesini ilhak etmesini kabul etmesi gerektiğini savundu. Neyse ki en azından artık Ukrayna'nın gerçek bir devlet olmadığından, Naziler tarafından yönetildiğinden ve Rusya'ya bağlanması gerektiğinden bahsetmedi.

Peki Çin barış konusunda gerçekten ağırlığını koyabilir mi? Emekli büyükelçi ve Münih Güvenlik Konferansı'nın eski başkanı Wolfgang Ischinger, bu konuda çok da beklenti içerisinde olunmaması gerektiği görüşünde.

Emekli büyükelçi ve Münih Güvenlik Konferansı’nın eski başkanı Wolfgang Ischinger.Fotoğraf: Richard Walker/DW

Ischinger DW'ye verdiği mülakatta, "ABD ile Çin arasındaki gerilimler nedeniyle Pekin'i Rusya ile arasına mesafe koymaya teşvik edecek pek de bir şey yok" dedi. Savaşın sürmesi ve Rusya'nın askeri, ekonomik ve siyasi olarak zayıflamasının Kremlin'in Çin'e bağımlılığını daha da arttırdığına dikkat çeken Ischinger, "Çin açısından belki de bu hiç de kötü bir gelişme değildir" değerlendirmesini aktardı.

Almanya'da büyüyen savaş korkusu

Çin, şimdilik barış için Moskova üzerinde ağırlığını koymazken, cephede savaşan taraflar da, yani hem Rusya hem Ukrayna, kazanacağından emin, müzakere masasına yanaşmıyor.

Oysa Ukrayna'nın Batılı destekçilerinde, özellikle halklarında, endişeler gün geçtikçe artıyor. Özellikle Avrupa halkları, enerji sıkıntısı, enflasyon, kamu bütçesi sıkıntıları gibi, savaşın iktisadi sonuçlarını, göğüslemek durumunda kalıyorlar.

Ukrayna’daki savaşla ilgili gelişmelerin yakından takip edildiği Almanya’da savaşın yayılabileceği endişesi artıyor.Fotoğraf: Libkos/AP Photo/picture alliance

Ayrıca Almanya'da savaş korkusu da giderek artıyor. Sigorta şirketi R+V tarafından yayımlanan bir anketin sonuçları bu endişeleri gözler önüne seriyor. Ankete katılanların yüzde 55'i Almanya'nın bir savaşa dahil olmasından endişe duyduğunu söyledi, yüzde 63'ü de Almanya'nın kendini savunamayacak durumda olduğu görüşünde.

Biden'ın Ukrayna taahhütleri siyasi risk

ABD, Ukrayna'nın en büyük destekçisi konumunda. Ancak son dönemde hem halkın, hem de Kongre'deki Cumhuriyetçilerin Ukrayna'ya verilen cömert yardımlara desteği geriliyor. Bu da kısa bir süre önce Kiev'de Ukraynalılara "gerektiği müddetçe yardım etme" sözü veren Biden için siyasi riskleri artırıyor.

Biden, Kiev’e ziyareti sırasında Ukraynalılara ABD desteğini sürdürme sözü verdi.Fotoğraf: Uncredited/Ukrainian Presidential Press Office/AP/dpa/picture alliance

Stephen Walt, Foreign Policy için kaleme aldığı yazıda, Biden'ın siyasi kaderini savaşa bağladığına, vaatleri nedeniyle de gerçek bir zafer dışındaki tüm seçeneklerin onun için bir başarısızlık olarak görüleceğine dikkat çekti. Çin'in Rusya'yı daha fazla desteklemesi halinde, Biden'ın da kendisini Çin'e daha fazla yaptırım uygulamak zorunda hissedeceğini, bunun da ABD'deki ekonomik iyileşmeyi tehlikeye atacağını kaydeden Walt, "Bu durumda Cumhuriyetçilerin 2024 seçimlerindeki başkan adayları zafer umuduyla parmaklarını yalayacaktır" görüşünü kaydetti.

Savaş yorgunluğu şimdiden Biden yönetiminde etkisini göstermiş görünüyor. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Cumhuriyetçi bir Kongre üyesinin sorusunu yanıtlarken ilk kez Ukrayna'nın Rus işgali altındaki tüm toprakların tamamını geri alamayabileceğine işaret etti. Bu sözleri bir tabunun yıkılmasına yol açtı.

ABD-Çin inisiyatifi fikri Avrupa'dan geldi

Hem Washington hem Pekin için Ukrayna savaşı, rakip iki farklı sistem adına yürüttükleri çok daha büyük bir mücadelenin sadece bir yönünü temsil ediyor.

Henning Hoff, bu artan rekabetin Avrupa için önemli bir değişim anlamına geldiğine işaret etti. Hoff'a göre Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinin kendilerini daha güçlü bir şekilde konumlandırmaları ve Amerikalılarla eskisinden daha fazla konuda dayanışma içinde olmaları gerekecek. Hoff ayrıca, ABD'nin Hint-Pasifik bölgesine daha fazla odaklanabilmesi için, Avrupa'nın askeri güvenliğe daha fazla katkı sağlamasına acilen ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Lüksemburg Başbakanı Xavier Bettel.Fotoğraf: Dursun Aydemir/AA/picture alliance

Bununla birlikte Avrupa'da, ABD ve Çin'in Ukrayna'da barış için işbirliği yapmaları beklentisi artıyor. AB Zirvesi sırasında Lüksemburg Başbakanı Xavier Bettel, Joe Biden'a, Şi ile birlikte Ukrayna'da barışın tesisini sağlayacak bir yol haritası belirlemeleri için çağrı yaptı. Bettel, diğer ülkelerin bu yol haritasını kabul edeceklerini söyledi.

Muhtemelen pek çok AB ülkesinin tercih edeceği şey tam da bu: Dünya siyasetinin iki büyük oyuncusunun Ukrayna-Rusya sorununu kendi aralarında ve dolayısıyla Avrupalılar için çözmeleri.


DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl ulaşabilirim?