1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB-Türkiye ilişkileri: Jeostratejik dönemeç

24 Mart 2022

AB’nin Türkiye’ye yoğunlaşan ilgisinin gerisinde ne yatıyor? Avrupalı liderler Erdoğan’a hangi mesajları iletiyor? Avrupa başkentlerini endişelendiren, önlenmek istenen ne? Uzmanlar, DW Türkçe’ye değerlendirdi:

Avrupa Birliği bayrağı üzerinde Türkiye bayrağı
Fotoğraf: imago/blickwinkel

Avrupa Birliği'nin (AB) yeni açıklanan "Stratejik Pusula" belgesinde Türkiye provokasyonlara girişen, uluslararası hukuku ihlal eden bir ülke olarak tarif edilse de, Avrupalı liderlerin son haftalarda Ankara'ya artan ilgisi dikkat çekiyor.

Türkiye sadece son 10 günde, Avrupalı dört ülkenin liderlerini ağırladı. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda'dan sonra Hollanda Başbakanı Mark Rutte de Ankara'yı ziyaret ederek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü.

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı sonrasında yaşanan bu yoğun ziyaret trafiği ile birlikte jeopolitik dengelerin değiştiği, AB için Türkiye'nin stratejik öneminin arttığı, hatta Türkiye'nin yeniden Batı'ya yaklaştığı yorumları yapılmaya başlandı.

AB-Türkiye ilişkilerini yakından izleyen uzmanlardan Dr. İlke Toygür ise bu yorumlara daha ihtiyatlı yaklaşıyor ve yakınlaşmanın niteliğinin farklı olduğuna işaret ediyor.

Yakınlaşma çabaları ne anlama geliyor?

Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından olan Dr. İlke Toygür, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, "Avrupa kıtasındaki savaş durumundan dolayı, NATO üyesi olan Türkiye ile dış ve güvenlik politikası bağlamında bir iş birliği durumu söz konusu. Ancak bu Türkiye'nin Batı'ya değerler, normlar, temel ilkeler, tüm politika alanlarında yakınlaştığı, uyumlaşmanın olduğu anlamına gelmiyor" dedi.

AB'nin Stratejik Pusula belgesinde, Türkiye'yi bir AB adayı ülke olarak değil, iş birliği yapılması gereken üçüncü ülkelerden biri olarak tarif ettiğine işaret eden uzman, bunun da yakınlaşmanın niteliğinin farklı olduğunu, AB ile Türkiye'nin ortak bir gelecek vizyonunu şu aşamada paylaşmadığını da gözler önüne serdiğine dikkat çekti.

"Zayıf halka" endişesi

Dr. İlke Toygür, Avrupalı liderlerin Erdoğan ile yoğunlaşan temaslarının gerisinde yatan bir diğer nedenin, Türkiye'yi Batı'ya yakın tutma çabası olduğunu söyledi.

Son yıllarda izlediği dış politika nedeniyle Türkiye ile ilgili olarak Batı'da "NATO'nun zayıf halkası" yorumlarının yapılmakta olduğunu hatırlatan  Toygür, şöyle devam etti:

Dr. İlke ToygürFotoğraf: privat/DW

"Oysa tam da Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile birlikte, NATO'nun iç uyumunun önemi daha da arttı. Sanırım bu ziyaretler ve yoğunlaşan temaslarla birlikte Türkiye'yi hem AB'ye, hem ABD ve NATO'ya yakın tutma çabası söz konusu."

Yoğunlaşan temaslarda, Türkiye'nin Rusya ile Ukrayna arasında oynamaya çalıştığı arabuluculuk rolünün de etkili olduğunu düşündüğünü söyleyen Toygür, "NATO içinde Rusya'ya açık tutulan bir kapının bulunmasına önem atfediliyor, Türkiye'nin bir takım mesajları iletebilecek bir aktör olduğunu düşünüyorlar" şeklinde konuştu.

Çatlakları önleme önceliği

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Brüksel'deki olağanüstü NATO zirvesinde vereceği mesajların dikkatle izleneceği ve Batılı liderlerle ikili görüşmelerin de büyük önem taşıdığı belirtiliyor.

Uzmanlara göre, Batı ile Rusya arasında gerilimin tırmandığı bir dönemde, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupalı müttefikleri, Ankara ile yeni siyasi sorunlar yaşamak istemiyor.

NATO'nin güneydoğu kanadında önemli bir rol oynayan Türkiye ile daha yakın bir diyaloğun kurulması ve Rusya'nın ittifakta çatlaklar yaratma stratejisine de karşı konulması amaçlanıyor. 

Hollanda Başbakanı Rutte ve Cumhurbaşkanı ErdoğanFotoğraf: Turkish Presidency/AP/picture alliance

Savaş sonrası değişen dengeler

Düşünce kuruluşu Avrupa Komşuluk Konseyi (ENC) Direktörü Samuel Doveri Versterbye, DW Türkçe'nin sorularını yanıtlarken, "Ticaret, lojistik, enerjinin çeşitlendirilmesi ve askeri stratejik nedenlerle Türkiye, AB için kritik bir öneme sahip" dedi.

Son dönemde yoğunlaşan diplomasi trafiğinde Avrupa'nın Asya ile ticaretinde Türkiye'nin artan öneminin de belirleyici rol oynadığını söyleyen Doveri Versterbye, "Bunu görmek için aslında jeostratejik haritaya bakmak yeterli" ifadesini kullandı.

AB-Asya hattında deniz ve havayolunun yerine, karayolu ve demiryollarının önem kazanmaya başladığını vurgulayan Versterbye, "Karadan iki güzergah var, biri Rusya diğeri Türkiye. Rusya üzerinden ticarete ve taşımacılığa yaptırımlar gelmekte olduğu için, bunlar artık mecburen Türkiye üzerinden gerçekleşecek. Bu yoğun temas trafiğinin nedenlerinden biri de bu" görüşünü dile getirdi.

Avrupa'nın Erdoğan'ı ikna çabası

ENC Direktörü Versterbye, son yıllarda Erdoğan ile ilişkilerinde krizler yaşayan Avrupalı liderlerin, son birkaç haftada Ankara'yı ziyaret etmelerini de şöyle yorumladı:

"Rusya'nın Ukrayna savaşının, insani sonuçları çok acı ve korkunç, ama diğer yandan bunun yol açtığı jeostratejik değişimin Türkiye için ABD ve AB ile ilişkileri bakımından bir fırsat penceresi araladığı da bir gerçek. Batılı liderlerin bu fırsatın kullanılması için Erdoğan ile görüştükleri, onu ikna etmeye çabaladıkları, güven ilişkisi kurmaya çalıştıkları kanaatindeyim ama görünen o ki bunun önündeki en önemli engel Erdoğan'ın korkuları ve şahsi politikaları."

Samuel Doveri VersterbyeFotoğraf: Privat

Türkiye'nin kurumsal olarak Batı'yla çok yoğun bağları bulunduğunu, ticaretinin çok büyük bir kısmını Avrupa ile gerçekleştirdiğini, aynı zamanda NATO'nun da önemli müttefiklerinden biri olduğunu söyleyen Versterbye, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Kağıt üzerinde, devlet olarak Türkiye Batılı. Ama bir de Erdoğan var. Örneğin Erdoğan'ın Putin ile ilişkisi, düzenli görüşmeleri var; her ikisi de otokrat. Türkiye'de seçimler yaklaşıyor, Erdoğan'ın bu seçimleri kazanmayı önceliklendirdiği, ne pahasına olursa olsun kaybetmek istemediği, kaybetmekten büyük endişe duyduğu, seçimleri kaybetmeyi bir seçenek olarak görmediği de herkes tarafından biliniyor. Bu işte kaygılara yol açıyor. Ve Erdoğan'ın şahsi politikalar için yaptığı tercihler Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açılmasını da zorlaştırıyor." 

Versterbye, son dönemdeki üst düzey temasları, bugüne kadar yaşanan güven bunalımının aşılması açısından önemli bulduğunu da vurguladı. 

Yaptırımlar tartışması 

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı sonrasında, NATO ve AB üyesi ülkelerin hemen hemen tamamı, Moskova'ya karşı ağır yaptırım kararlarını hayata geçirdi. Türkiye'nin yaptırımlara katılmaması, bazı Avrupalı siyasetçiler ve yorumcular tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor. 

Son dönemde Ankara'ya yapılan ziyaretlerde ele alınan konular arasında, Rusya'ya yönelik yaptırımların da bulunduğu belirtiliyor.

Versterbye'ya göre Batılı ülkelerin şu anda Türkiye'den öncelikli beklentisi ekonomi ya da enerji alanındaki yaptırımlara katılması değil.

Doveri Versterbye, Batılı ülkelerin Türkiye'nin Rusya'dan yeni S-400'ler almaması konusunda büyük hassasiyet taşıdıklarını söylerken, Ankara'dan hava savunma sistemi konusunda Avrupalı müttefikleriyle iş birliği yapmasının beklendiğini vurguladı

Rusya ordusu envanterindeki S-400 hava savunma sistemiFotoğraf: Sefa Karacan/AA/picture alliance

Ankara'yı kızdıran "Stratejik Pusula"

Peki, AB'nin bu hafta açıkladığı ve gelecek 10 yıldaki politikalarına yön verecek Stratejik Pusula belgesinde, Türkiye'yi provokasyonlara girişmekle, uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlaması, güvenlik açısından tehdit ve risk oluşturan ülkelerle birlikte anması ne anlama geliyor?

Doveri Versterbye, yayımlanmadan önce Türkiye'nin bu belgede ne şekilde yer alacağı ve olumsuz, eleştiriler ifadelere yer verilip verilmeyeceği konusunda Birlik içinde hararetli tartışmalar yaşandığını aktararak, "Sonunda belge Türkiye ile ilgili negatif ifadelere yer verilerek yayımlandı" dedi.

Bu sonucun, Yunanistan ve Kıbrıs gibi kimi AB üyesi ülkelerin yürüttükleri yoğun lobi çalışmalarının bir yansıması olduğunu dile getiren Doveri Versterbye, analizini şu tespitini aktararak tamamladı:

"AB'nin gelecek 10 yıla ilişkin ortak vizyonunu temsil etmesi hedeflenen belgeye ne yazık ki, birlik içinde Türkiye konusundaki bölünmelerin, kimi üyelerin egemenlik hakları konusundaki endişelerinin yansıdığını görüyoruz. Bu endişeler konusunda haklı olabilirler ama kanımca bunların uzun vadeli stratejik bir belgede yer almaması gerekirdi. İronik olan bunun Stratejik Pusula'nın hiç de stratejik olmayan bir yönünü oluşturuyor olmasıdır. Özellikle Rusya'nın Ukrayna savaşı ile değişen dinamikleri, AB'nin baştan aşağı değişen önceliklerini dikkate aldığınızda, stratejik ve uzun vadeli olması hedeflenen bir belgede, Türkiye ile ilgili bu ifadelere yer verilmesinin çok da iyi bir fikir olmadığı kanaatindeyim. Ama yine de belgede, Türkiye ile AB arasında ortak dış ve güvenlik politikası kapsamında iş birliğinin sürdüğü, ayrıca ortak çıkar alanlarında da iş birliğinin devam edeceği belirtiliyor. Bunlar olumlu noktalar."

 

Değer Akal

©️ Deutsche Welle Türkçe