1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Mülteci anlaşması üçüncü yılını doldurdu

18 Mart 2019

Türkiye ile AB arasında imzalanan geri kabul anlaşması üçüncü yılında "siyasi anlaşmazlık" sancısı çekiyor. Ankara AB’nin mültecilere yardım konusunda Türkiye’yi yalnız bıraktığını düşünüyor.

Rückführung der Flüchtlinge in die Türkei
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/O. Panagiotou

"Türkiye ile AB arasındaki 18 Mart Mutabakatı; Türkiye-AB ilişkilerinin zemin kaymasıdır. AB için Türkiye sadece mültecilerin depolandığı bir ülke olarak görülmektedir."

Bu sözler Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Murat Erdoğan’a ait. Erdoğan, Suriye’deki iç savaştan kaçan mültecilerle ilgili son dokuz yıldır en derin araştırmaları yapan isimlerin başında geliyor. Erdoğan, Türkiye ile AB arasında 18 Mart 2016’da imzalanan ve kamuoyunda "mülteci anlaşması" olarak bilinen geri kabul anlaşmasının üçüncü yılında nerdeyse tamamen tıkandığını düşünüyor. Erdoğan, taraflar arasındaki siyasi anlaşmazlıklar yüzünden yaşanan bu tıkanmanın, anlaşmanın özündeki yanlışlıkları da ortaya koyduğu görüşünde.

Erdoğan, "Anlaşmanın içinde yer alan Türkiye’yle yeni müzakere başlıkları açılması ve Türk vatandaşlarına vize serbestisi sağlanması taahhütleri havada kaldı. Türkiye bugün mülteciler konusunda AB’ye derdini anlatamıyor" diyor.

Murat Erdoğan Fotoğraf: privat

Türkiye ile AB arasındaki mülteci geri kabul anlaşması bundan üç yıl önce imzalanmıştı. Anlaşma Yunan adalarına çıkan sığınmacıların, iltica başvurularının kabul edilmemesi durumunda Türkiye’ye iadelerini öngörüyordu. Karşılığında da AB, Türkiye’deki mülteciler için mali yardımda bulunmayı ve Suriyeli mültecileri yasal yollardan kabul etmeyi taahhüt etmişti. Bu kapsamda Türkiye’ye her yıl bir buçuk milyar euro göndermeye başlayan AB Türkiye’yi tatmin etmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’deki 4 milyon Suriyeli için bugüne kadar 37 milyar dolar harcandığını belirtirken, "AB gereken yardımı yapmamıştır ama hazinemize de yük olmadı" açıklamasını yapması dikkat çekti.

Murat Erdoğan, bu açıklama için "politik ağız" tanımlamasını yapıyor. "Türk hükümeti, Suriyelilere karşı toplumdaki tepkiyi azaltmak için böyle söylüyor" diyen Erdoğan, "Türkiye’nin hatası, maliyetleri hesaplayamamak ve bunları şeffaf biçimde hesaplayamamak" diyor. Maliyet denilirken Suriyeliler için yapılan harcamaların yanı sıra, ülkede mülteci bulundurmanın sosyal, siyasal ve güvenlik risklerinin de dikkate alınmasını isteyen Murat Erdoğan, "AB yılda 1,5 milyar euroluk destek vererek mültecileri Türkiye'de tutmaya çalışıyor ama Türkiye bu işin her maliyetini, bütün risklerini üstleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’ye çıkışı da bu bağlamda değerlendirilmeli" diyor.

"Mülteci konusu ayrı"

"Biyometrik pasaportlar tamam ama Türkiye terörle mücadele yasasında revizyona gidemedi, veri güvenliği yasasını yenileyemedi. Kıbrıs konusundaki anlaşmazlık da Ankara-AB arasındaki en büyük problem."

İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Genel Sekreteri Çiğdem Nas da, 18 Mart anlaşması kapsamında AB’nin Türkiye’ye vize serbestisi taahhüdünde bulunduğunu ancak bunu da belli kriterlere bağladığını bu sözlerle hatırlatıyor. Çiğdem Nas, Türkiye’den reform bekleyen AB’nin, olağanüstü hal (OHAL) uygulamasının getirdiği zorlukların aşılmasında da Ankara’yla anlaşamadığını, bu yüzden Ankara-AB hattındaki "siyasi anlaşmazlıkların" tırmandığını söylüyor. Nas’a göre siyasi anlaşmazlıklar yüzünden de mülteci anlaşması sadece "basit bir mali işbirliği çerçevesi"nden öteye geçemedi. Nas, "Şu anda AB, Türkiye’ye mali yardımda bulunuyor ama bu yardımın daha geniş çaplı bir işbirliğine dönmesi için Ankara’nın reformist adımlar atması, AB’nin de bu adımlara karşılık vermesi gerekiyor" diyor.

İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre; AB ile Türkiye arasında 18 Mart 2016’da imzalanan geri kabul anlaşması uyarınca 2018’de 5 bin mülteci, gönüllü olarak Yunanistan’dan ayrıldı. 322 sığınmacı da Türkiye’ye gönderildi. AB ülkeleri de bu sürede 7 bin Suriyeliyi mülteci olarak kabul etti. Türkiye’den Yunanistan’a düzensiz göç edenlerin sayısında ciddi oranda azalma olduğunu hem Türkiye hem de AB makamları belirlemiş durumda.

Çiğdem Nas, 18 Mart anlaşmasının Suriye’den Avrupa’ya göçün kontrolü konusunda yaşanan her türlü siyasi anlaşmazlığa karşın "işe yaradığını" söylemenin mümkün olduğunu belirtiyor. Ankara’nın önümüzdeki süreçte mülteciler üzerinden yaşanabilecek her türlü gerilimden uzak durması gerektiğini belirten Nas, "Türkiye, sosyal uyum projeleri yürüttükçe, mültecilerin meslek edinmesine daha çok olanak sağladıkça AB’den istediği mali yardımı görecektir. Ancak gelinen noktada vize serbestisi, müzakere fasıllarının açılması gibi konuların mülteciler konusundaki işbirliğinden ayrı değerlendirileceği görülmelidir" diyor.

"Anlaşmaya bağlılık sürüyor"

TOBB Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Başak Yavcan da, Suriyeli mülteciler konusunda Türkiye ve Avrupa’yı kapsayan araştırmalarıyla biliniyor. Yavcan, her türlü siyasi anlaşmazlığa karşın tarafların 18 Mart anlaşmasına bağlılıklarını sürdüreceğini düşünüyor. Yavcan, "AB, Suriyeli ve diğer mültecileri sınırlarının dışında durdurabilirken, Türkiye, Suriyelileri entegre etmek konusunda AB’den tam olarak istediği şekil ve formatta olmasa da maddi destek alabiliyor. AB’nin ikinci 3 milyar euroluk desteği kabul etmesi de bunun en önemli göstergesi" diyor.

Yavcan, 18 Mart anlaşmasının kabul edilmesi aşamasında Türkiye’nin AB üyelik sürecinin konuya dahil edildiğini ancak zaman içinde "mültecilere yardım, destek" konusunun bu süreçten bağımsız ilerlediğine dikkat çekiyor. Yavcan, "Siyasi krizler bitmese de, taraflar Suriyelilere yardım konusunu geri plana atabilecek bir noktadan çok uzaklaştılar. 18 Mart anlaşmasına bağlılıklarını devam ettireceklerdir" yorumunu yapıyor.

Hilal Köylü / Ankara

©Deutsche Welle Türkçe

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik