1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git
Hukuk ve AdaletTürkiye

"Oğlumun kemiklerini ellerimle çıkardım"

4 Nisan 2022

"Dargeçit JİTEM" olarak bilinen davada karar aşamasına gelindi. 13 yaşındaki oğlu Davut Altınkaynak’ın kemiklerini elleriyle kuyudan çıkaran baba Abdülaziz Altınkaynak, "Faili meçhul’ değil, 'faili belli' cinayet" diyor

13 yaşındaki oğlu Davut Altınkaynak faili meçhul bir cinayete kurban giden baba Abdülaziz Altınkaynak
Abdülaziz AltınkaynakFotoğraf: Burcu Karakaş/DW

Mardin Dargeçit’te Ekim 1995 ile Mart 1996 tarihleri arasında 3’ü çocuk 8 kişinin zorla kaybedilmesiyle ilgili açılan, kamuoyunda "Dargeçit JİTEM" olarak bilinen davada sona gelindi. Geçtiğimiz Haziran ayında karar çıkması beklenen davada, mahkeme heyeti değiştiği için karar verilememişti. Avukatlar, bugün Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek davada zamanaşımı tehlikesine de dikkat çekiyor. 

Mardin’in Dargeçit ilçesinde 1995 yılının Ekim ayında PKK tarafından kaçırılan iki öğretmen ve bir müteahhidin cenazelerinin bulunmasının ardından ilçede ev baskınları başladı. Baskınlar sırasında gözaltına alınan Davut Altınkaynak (13), Seyhan Doğan (14), Nedim Akyön (16), Abdurrahman Coşkun (21), Mehmet Emin Aslan (19), Abdurrahman Olcay (20), Hikmet Kaya (24) ve Süleyman Seyhan’dan (57) bir daha haber alınamadı. Aileler yıllar boyunca başvurularına yanıt alamadı. 

Gözaltında kaybedilen çocuklardan Davut Altınkaynak’ın babası Abdülaziz Altınkaynak, o sırada İstanbul’da inşaat işçisi olarak çalışıyordu. Evlerine baskın yapıldığı gün, amcasına giden çocuğu bulamayan askerler, anne Hayat Altınkaynak’ı gözaltına aldı. İddianamede yer aldığına göre, 15 gün önce doğum yapan kadın, karakolda ağır işkence gördü. Oğlu Davut’un amcasının evinde olabileceğini söylemesi üzerine bu eve de baskın yapıldı ve 13 yaşındaki çocuk gözaltına alınarak karakola götürüldü. Anne Altınkaynak, oğlu gözaltında işkence gördüğü sırada serbest bırakıldı. Baba Abdülaziz Altınkaynak’ın DW Türkçe’ye aktardığına göre, Hayat Altınkaynak karakoldan bırakılmadan hemen önce askerler tarafından oğlu Davut’un işkence gördüğü odanın kapısına getirildi.

"Kapıyı açıyorlar, eşim Davut’u filistin askısında görüyor. Annesine bir bardak su için yalvarmış. Annesi bir bardak su veremedi. Yerde kan damlaları görmüş. Davut’un bize en son dediği 'Bir bardak su'dur. Sonra biz Davut'u göremedik."

Emekli korucu itirafı ile kemikler bulundu

Gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan aileler, defalarca savcılığa başvurdu. Savcılık her defasında kayıp kişilerin ifadesinin alınıp bırakıldığını söyledi. Ancak Abdülaziz Altınkaynak’ın aktarımına göre, sekiz kişinin gözaltına alındığına dair kayıt yoktu. Aradan geçen 14 yıl boyunca gözaltında kayıplarla ilgili hiçbir gelişme yaşanmadı. Ailelerin 2009’da bir kez daha suç duyurusunda bulunmalarının ardından yıllar sonra savcılık ilk kez soruşturma başlattı. Emekli bir korucunun Bağözü köyünde çukur açarak ceset gömdükleri itirafı üzerine soruşturma genişletildi. Bölgede yapılan kazılarda 11 kafatası ve insan kemiğine ulaşıldı. Yapılan incelemede kemiklerin, Mehmet Emin Aslan, Seyhan Doğan, Abdurrahman Coşkun ve Abdurrahman Olcay’a ait olduğu tespit edilldi. 2015’te ise Dargeçit’in Dilan köyü kırsalında çobanlar başka kemiklere rastladı. Bunun üzerine aynı civardaki kuyuda kazı çalışmalarına başlandı. Çalışmalar bitince bir avuç kemik çıkarıldı. Baba Altınkaynak kazı ekibine, "İzin verin, ben ineyim" dedi. İki kişiyle beraber kuyunun en dibine indiler. Daha fazla kemiğin yanı sıra kıyafet ve ayakkabı da buldular. 3 Mayıs 2016 tarihli Adli Tıp Kurumu raporuyla kemiklerin Davut Altınkaynak ile 16 yaşındaki Nedim Akyön’e ait olduğu tespit edildi.

"Oğlumun kemiklerini ellerimle çıkardım. Amcasının gömleğini giydirmişlerdi, o gömlek duruyordu. Bir sene sonra 'Kemiklerinizi alın' dediler. O sıra Nusaybin’de sokağa çıkma yasağı vardı. 'Birkaç gün kalsın, tüm aile toplanıp öyle defnedelim' diye rica ettim. İzin vermediler. O akşam aldık, ertesi gün Dargeçit’te defnettik."

Dava 2014 yılında açıldı

Gözaltında sekiz kişinin kaybedilmesine ilişkin dava 2014’te Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame ile açıldı. Ekim 2014’te hazırlanan ilk iddianamede, dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz, Karakol Komutanı Yardımcısı Haydar Topçam ve Uzman Çavuş Kerim Şahin'in "kasten öldürme" suçundan cezalandırılmaları istendi. Dosyada yer alan 16 şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Ancak İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şubesi’nin itirazı üzerine takipsizlik verilen şüpheliler hakkında ek iddianame hazırlandı.

Dava, güvenlik gerekçe gösterilerek Adıyaman’a nakledildi. İlk duruşma, 1 Ekim 2015 tarihinde Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. "Güvenlik gerekçesi" ile duruşmalara getirilmeyen sanıklar SEGBİS ile salona bağlandı. Sanık Hurşit İmren sağlık ve yaş durumu nedeniyle duruşmalardan vareste tutuldu. Tüm sanıklar davanın başından beri tutuksuz yargılanıyor.

Savcı beraat istedi

Savcı, 13 Mart 2017 tarihli duruşmada dosyanın Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Kızıltepe JİTEM Davası dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmesini talep etti. Mahkeme bu talebi kabul etti. Ancak Yargıtay birleştirme kararını yerinde bulmadı ve dosyayı yeniden Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. 6 Şubat 2019 tarihli duruşmada dinlenen tanıklar, JİTEM tarafından resmi kayıtlara geçmeyen gözaltılar yapıldığını ve gözaltına alınanlardan infaz edilenler olduğunu söyledi. 29 Mart 2021 tarihli duruşmada mütalaa veren savcı, "tanıklardan hiçbirinin dosyada mevcut maktulleri dosya kapsamındaki sanıkların öldürdüğüne ilişkin doğrudan bir görgülerinin bulunmaması, olay anlarını kaydeden herhangi bir kamera kaydının dosyada mevcut bulunmaması, maktullerden elde edilebilen bulgular ile sanıklardan alınacak örnekler arasında doğruluğu yüksek sonuçlar veren moleküler genetik inceleme yapılma imkanının bulunmaması" gerekçeleriyle tüm sanıklar hakkında beraat istedi. Haziran 2021’de görülen ve karar çıkması beklenen duruşmada mahkeme heyeti değişti ve karar çıkmadı. 

"İşlenen suçlar ancak örgütlü bir yapılanma ile mümkün"

Davayı yakından takip eden Hafıza Merkezi'nden avukat Esra Kılıç, iddianamede, soruşturma sürecinde dinlenen tanıkların JİTEM adlı özel bir ekibin Dargeçit’te faaliyet gösterdiğini belirtmesi ve eylemlerin önceden tasarlandığı sonucuna varılmakla yetinildiğini belirtiyor. "İddia konusu suçların işlenebilmeleri ancak örgütlü bir suç yapılanması kapsamında mümkün olsa da, bu konuda ne etkili soruşturma yürütüldü ne de suç isnadı yapıldı" diyen Kılıç'a göre, Kızıltepe JİTEM ve Dargeçit JİTEM davaları arasında irtibat kurulmayarak kovuşturmaların derinleştirilmesi de engellendi.

Avukat Kılıç, davanın 2025 yılında zamanaşımına uğrayacağını hatırlatarak, "Mahkeme heyetinin dört kere değişmesi ve gerekli araştırmaların çok geniş zamana yayılarak yapılması, mahkemenin karar verme konusunda isteksiz olduğunu düşündürtüyor" diyor. Kılıç, davada beraat kararı verilmesi ya da zamanaşımı hükümleri uygulanması halinde, devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü yerine getirmemiş olacağının ve bu durumun da cezasızlık kültürünün devamı anlamına geleceğinin altını çiziyor.

"Bunlar 'faili belli' cinayetler"

Altınkaynak ailesi şu an Mardin’in Nusaybin ilçesinde oturuyor. Abdülaziz Altınkaynak, "Dargeçit'te huzur yoktu, güvenlik yoktu" diyor. Biri polis işkencesine maruz kalan iki çocuğu ise artık yurt dışında yaşıyor. Oğlu Davut’u aradıkları yılları, "Çok zor bir dönemdi. Kemiklerini mi yoksa kendisini mi bulacaktık, bilmiyorduk" diye hatırlıyor. Henüz soruşturma bile yürütülmediği zamanlar, iş için gittiği Kayseri’de bir vatandaşın oğlu Davut’a benzeyen birini gördüğünü söylemesi üzerine bir umut yerel bir televizyona çıkıp insanlara seslendiğini anlatan Altınkaynak, şimdi ise 4 Nisan’da Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek davadan adalet çıkmasını bekliyor. 

"Çok zor zamanlardı. Tansu Çiller’in başbakan olduğu zamanlardı. Mahkeme heyeti şu an devlet baskısından mı, bilmiyoruz, ama bir türlü karar veremiyor. ‘Faili meçhul’ değil, bunlar 'faili belli' cinayetlerdir."

 

Burcu Karakaş

© Deutsche Welle Türkçe

Burcu Karakaş Çalışmaları insan hakları alanında yoğunlaşan İstanbul merkezli gazeteci.